teşekkürler*
bu yerde genellikle karnımız doyar
elimize bir çocuk doğar onu doyurur oyalar severiz
çocuk hesabını şaşırır sonunda pişer
ona kendini beğen bizi beğenme deriz
...
ince fikirlerine bir düğüm attın mı küt parmaklarınla
attığın düğüm boşboğazlığına benzer
ya da çirkin bebeklerin ağlamasına
karnımız doyunca seviniriz
...
pıtır pıtır bu yerde çocuklar doğuyor gördüm
burada çok tuhaf çocuklar doğuyor gördüm
aman ne güzel bu kendine has bir durum
aman ne güzel bu kendine has bir durum
...
anlaşacağız da ne olacak anlaşamayacağız da
dünya bir tek senin başına mı yıkılacak
...
hiç batmayan hep yükselendir yükselme imkânı olan
ya da kendini hep yükselmekten sakınan
açığa çıkarak kendini saklar
açığa çıkmak yanlış bir zamana gizlenmektir
...
açık tam bir bütün olduğunda
kaldığı kadarıyla kalakalmış
kırk kilit altında bu kez kalabalık
kalabalıktan başka bir işe yaradığında
hep yükselen belki başka bir yerde
kendine başka bir ölçü bulduğunda
sanırım o zaman anlaşacağız
...
bunlar ilgili ilgisiz bir sürü insanla yaptığın
sıkıcı soyluluk tartışmalarından
hatırladıkların ayıkladıkların içine oturanlar
...
cüret aldığı tepkilerle ölçülebilen bir şeydir
cüret bir tür soytarılık düşkünlüğünden de olabilir
günün birinde bazı şeyleri değiştirmek istemiş
hayal gücü kıt biri
size en uygun kıyafetleri o bulabilir
aynısından
aynısı olması sizi rahatsız etmez mi
yok
...
yok
çünkü ben kimin işine karışmak gerektiğini bilmem
kendi işime karışmayı bile bilmem
ama içimden bir tehdit savurmak geldiğinde
yıkansın diye toprak kendi rengiyle
eşiğini süpürürken başka bir dünyanın
yine kızgınlıkla çok konuştuğumu anlayıp utandığımda
aldırmaz yine biri alır beni koynuna dediğim an
bütün ışıklar
ışıklar yanar
ışıklar birden yanmaz mı
zaman farkı senin hızından doğar
benim hızım ona buna uyar mı
uyar diyelim
...
olduğun gibi gel partilerinden daha güzel bir akşam
beni geride yaya bırakan hayaleri yıkma cüretine
hem kızar hem gülerim
benim olanlar ile benim olmayanları
kolayca ayırt edecekler bahse girerim
...
karşılıklı övgüler üstüne gülüşmeler
insana itibar kazandıran gülüşmeler
ciddi hayallerle kakara kikiri
bu bir çelmeydi
sen yem oldun küçük bir lokma
bu bir kaza sayılır boş arazide
hikâyen hikâye bile değil hamaliye
...
ben sizi fazla saf fazla tuhaf buluyorum
ben sizin gibilere aslında hayranlık duyuyorum
lütfen adımlarımızı eşit kılalım sözlerimizle
sanırım hiç eşit olamayacağız sizinle
sanırım hiç eşit olamayacağız sizinle
...
bu işte o 'kendine has durum'
bu işte o 'kendine has durum'
siz öyle diyorsanız öyle
ben ne diyebilirim
...
dokuz düğüm altında bir toprak parçası
siyah mermer toz toprak simsiyah çamur
çamur içinde koşturan atlı kahkaha
düşünce dalgalarından daha zararsız bir kahkaha
bana mı düştü bu serzenişi söze dökmek
bu serzenişi söze dökmek bana mı düştü
ne diyebilirim
...
bu tür hikâyeler
güçlü bir öfkeyle çok derinde bütünleşir
ve tam birleştiği yerden kopar
biraz fazla seven ölü gibi gömülür kendi içine
"başarılı dediğimiz insanlar mideleri bozuk
ruhları bozuk hasta adamlardır" bu bir alıntı
bu alıntılara güvenmeli miyim
...
bugünü canlandıran bir resim çizmek istediğimde
basit bir resim çizmekte zorlanmasam
her şeyi ağır ağır sindirmek gibi bir mazeretim olmasa
hiç mazeretim olmadığına inansam
bir inansam belki anlaşacağız
bir inansanız belki anlaşacağız
...
basit cümleler süslüyor hayatımızı
kim nerede ne yapmış
kim kimin elini sıkmış öyle şeyler
neden anlaşamayacağız
neden anlaşamayacakmışız
ben giyilmesi zor giysiler giyerim benim vaktim var
desen ne çıkar
...
kendi kendine ettiği fenalıkları gidip anlatır
gidip herkese anlatır
kimseye rahat yüzü göstermemek pahasına
öpsene beni aptal ve gene ne haltlar karıştırdın bakışları
der ki bir kriz daha doğuyor bu seferki...
...
birinci teori: ısrarcı değilim
onu bunu razı etmeye çalışacağıma fikrimi değiştiririm
ikinci teori: gelecek kuşakları eğlendirmek için
uydurulmuş bir hikâye bu acıklı yani
gerçek hayattaki her şey gibi çifte kontrolü var
masal mı bir
gerçek mi iki
...
haklı mıyım dedim bir törpülenme tehdidi hissettim
haklıymışım dedim
hiçbir deliği olmayan vücut gerçekten çok çirkinmiş
düşmanın hayatı daha ilginç değilmiş
haksız mıyım dedim
...
güzel kokulu bir geleneği savunmak
her şeyden haberi olan gergin bir yüz
bir geleneği sürdürmeden savunmak
anlaşamazsak çıldıracağız
birbirimizi parçalayacağız gibi
ciddi misiniz sorusu gibi titrek ellerim
tekrar kazanılanlarla yeni kazanılanlar arasında
belki de bütün suçlamalarımızı geri alacağız
...
bir şeyi övenlere mahçup teşekkür mü etmeliyim
neyi neden övdüklerini çok iyi anlıyormuş gibi
benim küfürlerimi tekrarlayanlara mahçup
teşekkür mü etmeliyim
hepsini ilk kez duyuyormuş gibi
bir oh demek
bir ah demek
hatta bir şey dememek
hepsi de bir teşekkür değil mi
teşekkür eder miyim
...
bir oh demek
bir ah demek
hatta bir şey dememek
hepsi de bir teşekkür değil mi
teşekkür ederim
*(ben ona o bana ne oldu sana dedik), yky, ocak 2005
bu yerde genellikle karnımız doyar
elimize bir çocuk doğar onu doyurur oyalar severiz
çocuk hesabını şaşırır sonunda pişer
ona kendini beğen bizi beğenme deriz
...
ince fikirlerine bir düğüm attın mı küt parmaklarınla
attığın düğüm boşboğazlığına benzer
ya da çirkin bebeklerin ağlamasına
karnımız doyunca seviniriz
...
pıtır pıtır bu yerde çocuklar doğuyor gördüm
burada çok tuhaf çocuklar doğuyor gördüm
aman ne güzel bu kendine has bir durum
aman ne güzel bu kendine has bir durum
...
anlaşacağız da ne olacak anlaşamayacağız da
dünya bir tek senin başına mı yıkılacak
...
hiç batmayan hep yükselendir yükselme imkânı olan
ya da kendini hep yükselmekten sakınan
açığa çıkarak kendini saklar
açığa çıkmak yanlış bir zamana gizlenmektir
...
açık tam bir bütün olduğunda
kaldığı kadarıyla kalakalmış
kırk kilit altında bu kez kalabalık
kalabalıktan başka bir işe yaradığında
hep yükselen belki başka bir yerde
kendine başka bir ölçü bulduğunda
sanırım o zaman anlaşacağız
...
bunlar ilgili ilgisiz bir sürü insanla yaptığın
sıkıcı soyluluk tartışmalarından
hatırladıkların ayıkladıkların içine oturanlar
...
cüret aldığı tepkilerle ölçülebilen bir şeydir
cüret bir tür soytarılık düşkünlüğünden de olabilir
günün birinde bazı şeyleri değiştirmek istemiş
hayal gücü kıt biri
size en uygun kıyafetleri o bulabilir
aynısından
aynısı olması sizi rahatsız etmez mi
yok
...
yok
çünkü ben kimin işine karışmak gerektiğini bilmem
kendi işime karışmayı bile bilmem
ama içimden bir tehdit savurmak geldiğinde
yıkansın diye toprak kendi rengiyle
eşiğini süpürürken başka bir dünyanın
yine kızgınlıkla çok konuştuğumu anlayıp utandığımda
aldırmaz yine biri alır beni koynuna dediğim an
bütün ışıklar
ışıklar yanar
ışıklar birden yanmaz mı
zaman farkı senin hızından doğar
benim hızım ona buna uyar mı
uyar diyelim
...
olduğun gibi gel partilerinden daha güzel bir akşam
beni geride yaya bırakan hayaleri yıkma cüretine
hem kızar hem gülerim
benim olanlar ile benim olmayanları
kolayca ayırt edecekler bahse girerim
...
karşılıklı övgüler üstüne gülüşmeler
insana itibar kazandıran gülüşmeler
ciddi hayallerle kakara kikiri
bu bir çelmeydi
sen yem oldun küçük bir lokma
bu bir kaza sayılır boş arazide
hikâyen hikâye bile değil hamaliye
...
ben sizi fazla saf fazla tuhaf buluyorum
ben sizin gibilere aslında hayranlık duyuyorum
lütfen adımlarımızı eşit kılalım sözlerimizle
sanırım hiç eşit olamayacağız sizinle
sanırım hiç eşit olamayacağız sizinle
...
bu işte o 'kendine has durum'
bu işte o 'kendine has durum'
siz öyle diyorsanız öyle
ben ne diyebilirim
...
dokuz düğüm altında bir toprak parçası
siyah mermer toz toprak simsiyah çamur
çamur içinde koşturan atlı kahkaha
düşünce dalgalarından daha zararsız bir kahkaha
bana mı düştü bu serzenişi söze dökmek
bu serzenişi söze dökmek bana mı düştü
ne diyebilirim
...
bu tür hikâyeler
güçlü bir öfkeyle çok derinde bütünleşir
ve tam birleştiği yerden kopar
biraz fazla seven ölü gibi gömülür kendi içine
"başarılı dediğimiz insanlar mideleri bozuk
ruhları bozuk hasta adamlardır" bu bir alıntı
bu alıntılara güvenmeli miyim
...
bugünü canlandıran bir resim çizmek istediğimde
basit bir resim çizmekte zorlanmasam
her şeyi ağır ağır sindirmek gibi bir mazeretim olmasa
hiç mazeretim olmadığına inansam
bir inansam belki anlaşacağız
bir inansanız belki anlaşacağız
...
basit cümleler süslüyor hayatımızı
kim nerede ne yapmış
kim kimin elini sıkmış öyle şeyler
neden anlaşamayacağız
neden anlaşamayacakmışız
ben giyilmesi zor giysiler giyerim benim vaktim var
desen ne çıkar
...
kendi kendine ettiği fenalıkları gidip anlatır
gidip herkese anlatır
kimseye rahat yüzü göstermemek pahasına
öpsene beni aptal ve gene ne haltlar karıştırdın bakışları
der ki bir kriz daha doğuyor bu seferki...
...
birinci teori: ısrarcı değilim
onu bunu razı etmeye çalışacağıma fikrimi değiştiririm
ikinci teori: gelecek kuşakları eğlendirmek için
uydurulmuş bir hikâye bu acıklı yani
gerçek hayattaki her şey gibi çifte kontrolü var
masal mı bir
gerçek mi iki
...
haklı mıyım dedim bir törpülenme tehdidi hissettim
haklıymışım dedim
hiçbir deliği olmayan vücut gerçekten çok çirkinmiş
düşmanın hayatı daha ilginç değilmiş
haksız mıyım dedim
...
güzel kokulu bir geleneği savunmak
her şeyden haberi olan gergin bir yüz
bir geleneği sürdürmeden savunmak
anlaşamazsak çıldıracağız
birbirimizi parçalayacağız gibi
ciddi misiniz sorusu gibi titrek ellerim
tekrar kazanılanlarla yeni kazanılanlar arasında
belki de bütün suçlamalarımızı geri alacağız
...
bir şeyi övenlere mahçup teşekkür mü etmeliyim
neyi neden övdüklerini çok iyi anlıyormuş gibi
benim küfürlerimi tekrarlayanlara mahçup
teşekkür mü etmeliyim
hepsini ilk kez duyuyormuş gibi
bir oh demek
bir ah demek
hatta bir şey dememek
hepsi de bir teşekkür değil mi
teşekkür eder miyim
...
bir oh demek
bir ah demek
hatta bir şey dememek
hepsi de bir teşekkür değil mi
teşekkür ederim
*(ben ona o bana ne oldu sana dedik), yky, ocak 2005
Yorumlar
Yorum Gönder